- Katılım
- 7 Tem 2008
- Mesajlar
- 4,044
- Tepkime puanı
- 32
- Puanları
- 48
- Konum
- Düzce
- Web sitesi
- chordsolo.wixsite.com
- Enst.
- Yamaha PSR670&750
merhaba,
Türkülerde Gönüllerde Jandarma projesi beni o kadar yormuştu ki, araya bir de Ramazan girince epeydir birşey yapamıyorduk...
Esasen bu çalışmayı tatilden geldiğim zaman kızım tekrar söyleyecek, çünkü çok sevdiği bir türküdür...
Ama ben kendimce seslendirmeye de çalıştım, fark edeceksiniz ki ton biraz bana ters aslında...
****************************
Gelelim bu türkünün hikayesine...
Malumunuz üzere Gazi Paşamız Kurtuluş Savaşının zor günlerinde Ankara'da çok sevdiği Paşasının yanına gelen Fikriye Hanım'ın öyküsü aslında bu türkü...
Salih Bozok Fikriye Hanımın hikayesini anılarında şöyle nakleder;
"Kuvayi Milliyeyi örgütlemek ve yurdun üstüne leş gibi uzanan Yunanı denize dökmek için Mustafa Kemal Paşa, Anadoluya geçince Paşanın çamaşır, yatak, çarşaf gibi kirlileri yıkayacak, elbiselerini ütüleyecek birine ihtiyacı olmuş...Eli bu işlere yatkın Bekir Çavuş adlı biri vardı; bütün bu çeşit ev hizmetlerini o görürdü. Ben Ankaraya geldiğim zaman bu işlerde Bekir Çavuşu buldum.
Mustafa Kemal Paşanın Selanik günlerinden dostu Mithat Bey vardır, Ankaraya geldi.
Paşa ile çok yakın arkadaşlığı olduğu için, bir ara kendisine ev işlerini çekip çevirecek bir kadına ihtiyacı olduğunu hatırlatmış. Paşa da adam bulamadığını söyleyince Mithat Bey, Niçin Fikriyeyi Ankaraya getirtmediğini sormuş. Gerçekten Fikriye, biçilmiş kaftan gibi bu işe uygun kadındı. Mithat Bey, bunu kendisine iş edindi ve bir gün Fikriye Hanımla birlikte Ankaraya çıkageldi.
Bu gelişi Mustafa Kemal Paşadan başka herkes yadırgadı. Bunca erkeğin arasında tek bir İstanbullu kadının barınabileceğine, hiçbir Allahın kulu inanmıyordu. Hele Bekir Çavuş, ateş püskürmekteydi!.. O zamana kadar Mustafa Kemal Paşanın bütün işlerini o yürütürken, bir kadının gelip işlerini elinden alması ve oğlu gibi bağlandığı Mustafa Kemal Paşadan kendisini uzaklaştırması benimsenecek iş değildi!.. Kıyametler koptu. Ben kendi kendime bu Fikriye Hanımın bir süre sonra İstanbulun kısa yolunu sormaya başlayacağına inanıyordum...
Fakat olaylar hiç de beklediğimiz gibi gerçekleşmedi...
Bir kere Fikriye Hanım, Bekir Çavuşu işinden uzaklaştıracağına, Bekir Çavuşun emrine girmiş göründü. Bekir Çavuş, çoktandır arayıp da bulamadığı yardımcıyı görünce, Fikriyeye dört elle sarıldı. Sökükleri Fikriye dikiyor, yemekleri Fikriye yapıyor, bulaşıkları Fikriye yıkıyor; fakat sofrayı Bekir Çavuş kuruyor, sabah kahvesini Paşaya Bekir Çavuş götürüyor, Paşayı Bekir Çavuş giydiriyordu. Adeta Bekir Çavuş bir derece terfi etmiş gibi bir şey oldu
Fikriye kadınlar için ortadan az uzun, ince, kara gözlü, kara kaşlı, aydınlık yüzlü bir kadındı.
Güzelden fazla, alımlı idi
İstediği zaman kişiliğini insana duyurur, istediği zaman odanın içinde varlığı bile fark edilmezdi.
Bu marifet, çok az insanda, hele çok az kadında vardır. Paşanın yalnız ihtiyaçlarını karşılamıyor, ona arkadaşlıkta ediyordu. Nitekim, Mustafa Kemal Paşa, çeşitli zamanlarda, özellikle sabahları Fikriyeyi yanına alarak yürüyüşe çıkar ve bu yürüyüşlerden çok hafiflemiş olarak dönerdi.
Velhasıl Fikriye Ankaranın çorağında açmış bir akgül gibiydi Herkes onu görüyor, beğeniyor, fakat kimse koklamaya ve koparmaya cesaret edemeden, ona saygı ve sevgi ile bakıyordu
savaş günlerinin bütün mahrumiyetlerine, tehlikelerine, heyecanlarına, fırtınalarına rağmen; Çankaya, Fikriye Hanımın sayesinde hiç güneşsiz kalmadı!..
Ama, Türk ordularının İzmire varmasıyla birlikte, Fikriye Hanımın Çankayaya kocaman bulutlar yığılmaya başlamış... Önce kadınsı bir sezgiyle İzmirden kuşkulanmış; hele Latife Hanımın adı gazetelere geçince, Fikriye Hanımlı Çankaya, sofrasız akşamlar yaşamaya başlamış!..
Zaten halkın, ince hastalık dediği ciğer tüberkülozu çekiyordu...
Bu olayların getirdiği keder ve endişe, hastalığı daha da kamçıladı. Münihte bir sanatoryuma tedavi için gönderildi...
Dönüşünü, Çankayaya kabul edilmeyişini, beni arayışını ve Çankayadan dönerken, faytonda kalbine bir kurşun sıkışını anlatmaya dilim varmıyor..."
Kısacası Fikriye Hanım Atatürk'ün yanında bir sır gibi yaşamış ve sır gibi ölmüştür...
*******************************
Kullanılanlar;
Davul:Ezdrummer2
Bass:Trilogy
Piano:The Grand 2
Yamaha Mox6 orkestral sesleri
Yaylılar:LA Scoring Strings
Klasik Gitar: Bahadır ÖNSÖZ(ChordSolo)
Elektro Gitar: Hakan Berk
Mix-Mastering:Bahadır ÖNSÖZ(ChordSolo)
Bu benim ciddi manada bir parçaya çaldığım ilk gitar kaydı ve bu arada yeni aldığım preampın(ART TUBE PACK) ilk ayarları...Lakin bazı hatalar yapmışım ki bunları fark etmem çok sürmedi...Bir sonraki çalışmada ki o da yolda şu an, daha iyi ayarlar tutturdum.Ancak yine özellikle vokal kayıtlarında tüplü bir preampın yarattığı sıcaklığı mutlaka hissedeceksiniz...
ke yifli dinlemeler;
https://soundcloud.com/baho2000/manastirturkusumixdown
Türkülerde Gönüllerde Jandarma projesi beni o kadar yormuştu ki, araya bir de Ramazan girince epeydir birşey yapamıyorduk...
Esasen bu çalışmayı tatilden geldiğim zaman kızım tekrar söyleyecek, çünkü çok sevdiği bir türküdür...
Ama ben kendimce seslendirmeye de çalıştım, fark edeceksiniz ki ton biraz bana ters aslında...
****************************
Gelelim bu türkünün hikayesine...
Malumunuz üzere Gazi Paşamız Kurtuluş Savaşının zor günlerinde Ankara'da çok sevdiği Paşasının yanına gelen Fikriye Hanım'ın öyküsü aslında bu türkü...
Salih Bozok Fikriye Hanımın hikayesini anılarında şöyle nakleder;
"Kuvayi Milliyeyi örgütlemek ve yurdun üstüne leş gibi uzanan Yunanı denize dökmek için Mustafa Kemal Paşa, Anadoluya geçince Paşanın çamaşır, yatak, çarşaf gibi kirlileri yıkayacak, elbiselerini ütüleyecek birine ihtiyacı olmuş...Eli bu işlere yatkın Bekir Çavuş adlı biri vardı; bütün bu çeşit ev hizmetlerini o görürdü. Ben Ankaraya geldiğim zaman bu işlerde Bekir Çavuşu buldum.
Mustafa Kemal Paşanın Selanik günlerinden dostu Mithat Bey vardır, Ankaraya geldi.
Paşa ile çok yakın arkadaşlığı olduğu için, bir ara kendisine ev işlerini çekip çevirecek bir kadına ihtiyacı olduğunu hatırlatmış. Paşa da adam bulamadığını söyleyince Mithat Bey, Niçin Fikriyeyi Ankaraya getirtmediğini sormuş. Gerçekten Fikriye, biçilmiş kaftan gibi bu işe uygun kadındı. Mithat Bey, bunu kendisine iş edindi ve bir gün Fikriye Hanımla birlikte Ankaraya çıkageldi.
Bu gelişi Mustafa Kemal Paşadan başka herkes yadırgadı. Bunca erkeğin arasında tek bir İstanbullu kadının barınabileceğine, hiçbir Allahın kulu inanmıyordu. Hele Bekir Çavuş, ateş püskürmekteydi!.. O zamana kadar Mustafa Kemal Paşanın bütün işlerini o yürütürken, bir kadının gelip işlerini elinden alması ve oğlu gibi bağlandığı Mustafa Kemal Paşadan kendisini uzaklaştırması benimsenecek iş değildi!.. Kıyametler koptu. Ben kendi kendime bu Fikriye Hanımın bir süre sonra İstanbulun kısa yolunu sormaya başlayacağına inanıyordum...
Fakat olaylar hiç de beklediğimiz gibi gerçekleşmedi...
Bir kere Fikriye Hanım, Bekir Çavuşu işinden uzaklaştıracağına, Bekir Çavuşun emrine girmiş göründü. Bekir Çavuş, çoktandır arayıp da bulamadığı yardımcıyı görünce, Fikriyeye dört elle sarıldı. Sökükleri Fikriye dikiyor, yemekleri Fikriye yapıyor, bulaşıkları Fikriye yıkıyor; fakat sofrayı Bekir Çavuş kuruyor, sabah kahvesini Paşaya Bekir Çavuş götürüyor, Paşayı Bekir Çavuş giydiriyordu. Adeta Bekir Çavuş bir derece terfi etmiş gibi bir şey oldu
Fikriye kadınlar için ortadan az uzun, ince, kara gözlü, kara kaşlı, aydınlık yüzlü bir kadındı.
Güzelden fazla, alımlı idi
İstediği zaman kişiliğini insana duyurur, istediği zaman odanın içinde varlığı bile fark edilmezdi.
Bu marifet, çok az insanda, hele çok az kadında vardır. Paşanın yalnız ihtiyaçlarını karşılamıyor, ona arkadaşlıkta ediyordu. Nitekim, Mustafa Kemal Paşa, çeşitli zamanlarda, özellikle sabahları Fikriyeyi yanına alarak yürüyüşe çıkar ve bu yürüyüşlerden çok hafiflemiş olarak dönerdi.
Velhasıl Fikriye Ankaranın çorağında açmış bir akgül gibiydi Herkes onu görüyor, beğeniyor, fakat kimse koklamaya ve koparmaya cesaret edemeden, ona saygı ve sevgi ile bakıyordu
savaş günlerinin bütün mahrumiyetlerine, tehlikelerine, heyecanlarına, fırtınalarına rağmen; Çankaya, Fikriye Hanımın sayesinde hiç güneşsiz kalmadı!..
Ama, Türk ordularının İzmire varmasıyla birlikte, Fikriye Hanımın Çankayaya kocaman bulutlar yığılmaya başlamış... Önce kadınsı bir sezgiyle İzmirden kuşkulanmış; hele Latife Hanımın adı gazetelere geçince, Fikriye Hanımlı Çankaya, sofrasız akşamlar yaşamaya başlamış!..
Zaten halkın, ince hastalık dediği ciğer tüberkülozu çekiyordu...
Bu olayların getirdiği keder ve endişe, hastalığı daha da kamçıladı. Münihte bir sanatoryuma tedavi için gönderildi...
Dönüşünü, Çankayaya kabul edilmeyişini, beni arayışını ve Çankayadan dönerken, faytonda kalbine bir kurşun sıkışını anlatmaya dilim varmıyor..."
Kısacası Fikriye Hanım Atatürk'ün yanında bir sır gibi yaşamış ve sır gibi ölmüştür...
*******************************
Kullanılanlar;
Davul:Ezdrummer2
Bass:Trilogy
Piano:The Grand 2
Yamaha Mox6 orkestral sesleri
Yaylılar:LA Scoring Strings
Klasik Gitar: Bahadır ÖNSÖZ(ChordSolo)
Elektro Gitar: Hakan Berk
Mix-Mastering:Bahadır ÖNSÖZ(ChordSolo)
Bu benim ciddi manada bir parçaya çaldığım ilk gitar kaydı ve bu arada yeni aldığım preampın(ART TUBE PACK) ilk ayarları...Lakin bazı hatalar yapmışım ki bunları fark etmem çok sürmedi...Bir sonraki çalışmada ki o da yolda şu an, daha iyi ayarlar tutturdum.Ancak yine özellikle vokal kayıtlarında tüplü bir preampın yarattığı sıcaklığı mutlaka hissedeceksiniz...
ke yifli dinlemeler;
https://soundcloud.com/baho2000/manastirturkusumixdown